Tedavisi olmayan hoþ bir hastalýk Sars Hayýr, SARS'tan söz etmek niyetinde deðilim. Zaten hiç te hoþ bir hastalýk olmadýðýndan yazýnýn baþlýðýna da uymuyor.
þžu güzel ilkbahar günlerinde SARS'ý, Irak savaþýný, ekonomik krizi ve de kamuoyunu ilgilendiren diðer tüm sorunlarý bir yana býrakýp; eskiden kaptýðým, þimdi nükseden hoþ (!) ve tedavisi olmayan hastalýðýmdan söz etmek, bunu sizlerle paylaþmak istiyorum...
Ve iþte "o" kelime, bu amansýz illetin temelini oluþturan "o" kelime sinsice yazýma girdi bile: "paylaþmak". Nedir bu hastalýk? Günümüz modasýna uyarak, hastalýðýma kýsaca SABS diyebiliriz: Sancýlý Akut Basýn Sendromu.
SABS'ýn özünde paylaþma duygusunun yattýðý pek bilinmez aslýnda. Neyin paylaþýmý diye sorarsanýz iþte yanýtým:Düþünce dünyama giren veya orada yaratýlan ve sizin ilginizi çekeceðini umduðum her konu... Gözlem, haber, düþünce, eleþtiri, röportaj, çeþitli kaynaklardan edinilen bilgi, þaka, keder veya sevinci paylaþmaya mecbur eder SABS insaný. Bu hastalýðýn ileri aþamasýnda, uzun süre "basýn yolu ile deþarj" olamayan hastanýn kendi kendisiyle konuþmaya baþlamasý bile görülebilir. Henüz bu duruma düþmeden dergimizin yayýn hayatýna dönüþünü büyük bir sevinçle karþýlýyorum.
Ciddi, gayrýciddi, sevindirici, üzücü, eski, yeni o kadar çok konu birikti ki; nereden baþlasam diye düþünürken aldýðým bir haber sorunumu çözdü: Bodrum Sualtý Arkeoloji Müzesi Müdürü sayýn Oðuz Alpözen emekli ediliyormuþ. Kimbilir, dergimiz yayýnlanýncaya kadar belki de Kaleden ayrýlmýþ olacak. Bu konuda hükümetin kararýný eleþtirecek deðilim; ancak 21 yýl hem þahsen hem de yaptýðý iþlerden tanýdýðým sayýn Alpözen'in yerini doldurmanýn hiç te kolay olmayacaðý kanýsýndayým. Her iktidar döneminde "mevzuat gereði", "görülen lüzum üzerine", "kadrolaþma" veya baþka binbir nedenle devlet memurlarýnýn büyük bölümünün yurt sathýnda göçebe hayatý yaþadýðý bir ülkede, ayný koltukta bunca yýl kalabilmiþ olmak büyük bir þans aslýnda. Özellikle üst düzey bir yöneticinin ayný görev yerinde uzun süre kalmasýnýn istikrar açýsýndan ne denli önemli olduðu da tartýþýlmaz. Ancak, istikrar olgusunun, hele hele sanat-kültür gibi çok hassas konularda icraat söz konusu olduðunda tek baþýna yeterli olamayacaðý da ayrý bir gerçek. Günümüz müzecilik anlayýþýnda baþarýlý olmak için yöneticinin vizyon sahibi olmasý ve gerektiðinde cesur, "salla baþýný al maaþýný" felsefesine uygun olmayan adýmlar atmasý gerekir. Hal böyle olunca da, alýþýlmýþýn dýþýndaki uygulamalar eninde sonunda çeþitli odaklarýn eleþtiri hedefi haline gelebiliyor. Bence sayýn Alpözen'in baþarýsýnýn sýrrý istikrar, vizyon ve cesaret kavramlarýnýn en uygun oranlarda harmanlanmasýnda yatýyor. Ve eðer bugün kentimiz dünyada yalnýzca "deniz, güneþ, kum, seks cenneti" ("4 S paradise"= 4 "S" cenneti : sea(deniz), sun(güneþ), sand(kum), sex(seks)) olarak deðil, Bodrum Kalesindeki Sualtý Arkeoloji Müzesi gibi görkemli bir kültürel yapýnýn sahibi olarak ta biliniyorsa, bu konudaki çaba ve katkýlarýndan ötürü sayýn Alpözen'e büyük bir gönül borcumuz var demektir.
Kuþkusuz, her Allah'ýn kulu gibi, geçmiþte sayýn Alpözen de hata yapmýþ olabilir.. Bunlar dün olduðu gibi bugün de tartýþýlabilir. Ancak bunun þimdi ne sýrasý, ne de zamaný. Sayýn Alpözen'i büyük uðraþýlar verdiði Müzesinden emekliliðe uðurlarken ben de duyarlý diðer Bodrumlular gibi, þükranlarýmý sunuyor ve uzun sürmeyecek bir dinlenme sonrasý kendisine yine verimli ve baþarýlý yýllar diliyorum. (Oðuz Bey; Müze ile ilgili þöyle kapsamlý yeni bir kitaba ne dersiniz ?)
* Ýyi güzel de, yukarýda yazdýklarým beni kesmedi. Yani SABS'ýn ateþini söndürmeye yetmedi. Bu yüzden bir konuyu daha sizinle kýsaca paylaþmak istiyorum, ondan sonra gelecek sayýya kadar rahatlamýþ olacaðým. Söz...
Uzun süredir kafama takýlan bir soru var: Bodrum ve turizm. Sizi fazla yormak ta istemiyorum ama bu konu hakkýnda biraz düþünmeye var mýsýnýz? Bodrum'un ekonomik hayatýný -ve kaderini- tümüyle turizme baðlamayý doðru buluyor musunuz?
Belki anýmsayanlar vardýr, 1995 Mart'ýnda "Bodrum Geliþme Senaryolarý" adlý bir sempozyumda katýlýmcýlar ekonomik faaliyet alaný olarak kentimize yalnýzca turizmi önermiþlerdi. Bu öneri de o zaman sanki genel kabul görmüþ bir olgu gibi çoðunluk tarafýndan sorgulanmadan benimsenmiþti. Söz konusu sempozyum çalýþmalarýný yöneten üst düzey bürokratlar ve üniversite hocalarý, kentimiz için çeþitli ekonomik seçenekleri içeren sepetler arasýndan yalnýzca turizm yumurtalarýný taþýyan tek sepeti öyle ballandýrarak sundular ki; diðer yumurtalar ve sepetlerle ilgilenen pek olmadý. Belki þimdi de olmayacak ama, o günlerde de yazdýðým gibi (Bodrum Postasý) tüm yumurtalarýn ayný sepette taþýnmasýný yadýrgadýðýmý bugün de yinelemekten kendimi alamýyorum. Turizm yumurtasýný taþýyan sepet kazaya uðrarsa, diðer elimizde omlet yapacak baþka yumurtalarýn bulunduðu diðer bir sepet yoksa aç kaldýðýmýzýn resmidir. Bu kadar açýk. Özellikle Irak savaþýnýn ve SARS'ýn bize turizm hakkýnda birþeyler fýsýldadýðý þu günlerde dikkatinizi bu konuya çekebildiysem biraz daha rahatlamýþ olarak sizlerle beraber dergimizin gelecek sayýsýný bekleyeceðim.
Bitirmeden, SABS'ýn daha vahim bir türü hakkýnda da kýsaca bilgi vermek istiyorum. SSABS (Süper SABS) olarak bilinen bu sendroma yakalananlarýn kalemi hiç durmak bilmiyor. Yaz yaz, onlara sayfalar yetmiyor. þžanslýsýnýz ki, benimki o türden deðil. Yani, umarým yazýmla sizleri sýkmadým. Yine de, her türlü eleþtirilerinizin ve özellikle yumurta-sepet konusundaki görüþlerinizin beni sevindireceðini bilmenizi isterim. Deðerli vaktinizi harcayýp bana ileteceðiniz tüm düþünce ve önerileriniz için þimdiden teþekkür ederim.