Bodrum'u çeþitli bakýþ açýlarýyla gezmek mümkündür...
Tarihi Bodrum, ticari Bodrum, eðlence merkezi Bodrum, deniz beldesi Bodrum gibi... Son geliþimde Bodrum'un bir botanik bahçesi gibi de gezilebileceðini fark ettim. Çok güzel, çok ilginç, çok renkli bir Bodrum daha çýktý karþýma...
Çoðumuz yaþadýðýmýz yerleri sarmalayan bitki örtüsüne yalnýzca bir fon ya da arka plan olarak bakmaya alýþmýþýzdýr. Hani o ünlü deyiþin tam tersi bir durum söz konusudur: Ormana bakmaktan aðaçlarý göremeyiz. Aðaçlarý ve dallarý ve çiçekleri ve meyveleri ve otlarý...
Göremediðimiz için ne kaybettiðimizin de farkýnda olmayýz. Hayatýn en acý kayýplarý da böyleleri deðil mi? Bir adam düþünün: Hayatýnda hiç Mozart dinlememiþtir ve ne kaybettiðinin farkýnda deðildir!
Bodrum'un ýlýman iklimi ve bereketli topraðý, aðaçlar, çiçekler ve otlar açýsýndan göz kamaþtýrýcý bir zenginliði mümkün kýlýyor. Bodrum yarýmadasýnýn doðal bitki örtüsünün çeþitliliðinin yanýsýra, Halikarnas Balýkçýsý'ndan beri Bodrum'a gelip yerleþenler de çeþit çeþit aðaçlar, çalýlar, çiçekler getirmiþler buraya. Ortaya doða anýtlarý çýkmýþ.
Eðer þimdiye kadar yapmadýysanýz, bir kez de bu gözle bakýn Bodrum'a.
Son geliþimde Bodrum'u dolaþýrken karabiber aðaçlarýnýn bolluðu dikkatimi çekti. “Niye karabiber?” diye soracak olursanýz psikolojide çok sözü edilen “seçimsel algýlama” denen olaydan söz edebilirim. Ýnsanlar ilgi duyduklarý þeyi daha çok görüyorlar. Örneðin, sakal býrakmaya karar verdiðinizde etrafta ne kadar çok sakallý adam olduðunu fark ediyorsunuz.
Karabiberlere duyduðum ilgi bir Akdeniz hikayesidir. Kýbrýs'ta baþlar, Bodrum'dan geçer, Bozcaada'da sona erer.
Bundan beþ yýl kadar önce, Kýbrýs'ta kaldýðým otelin bahçesindeki karabiber aðaçlarýnýn görünümü ve kokusu beni çok etkilemiþti. Kýbrýs'lý bir gazeteci arkadaþýma bir kaç fidan alýp Türkiye'deki bahçeye dikmek istediðimi söyledim. Günlerden pazardý. Temmuz ayýnda müthiþ sýcak bir Akdeniz günüydü. Düþtük Girne'nin yollarýna, saatlerce ferlik ferlik karabiber fidaný aradýk. Ve bulamadýk.
Koleksiyon meraklýlarý bilirler, bazý þeyleri insan kafaya bir kez takýnca kolay kolay vazgeçmiyor. Ýki yýl sonra geçen güz, yine Kýbrýs'a gittiðimde, o arkadaþýma rastladým ve ilk sözüm yine ayný konuda oldu: “Hani bizim karabiberler?” Gene bana yardým edeceðini söyledi, gene sonuç sýfýr...
Umudumu yitirmiþtim.
Derken, Ýstanbul'a döndükten sonra bir gün, tanýmadýðým biri telefon etti ve bana Kýbrýs'tan bir paket getirdiðini söyledi. Koca kentin varoþlarýnda uzak bir yerlere gidip aldýk. Ýlk an ne olduðunu tahmin edemedim. Açýnca içinden iki karabiber fidaný çýktý. Yarým metre boyunda iki cýlýz fidan.
Henüz Kuzey Ege'nin sert poyrazýna dayanamayacaðý belli olan iki bebek karabiber fidaný kýþý Ýstanbul'daki çalýþma odamda, Boðaz'dan geçen tankerleri ve Üsküdar'la Beþiktaþ arasýnda mekik dokuyan tankerleri seyrederek geçirdiler. Yerlerini pek sevdiler. Bir büyüdüler, bir serpildiler, inanýlýr gibi deðil.
Nihayet, Nisan ayýnýn sonlarýnda onlarý alýp adaya götürdüm ve bahçeye diktim. Hava hala ýsýnmamýþtý. Poyraz, önüne geleni soðuk elleriyle tokatlýyordu. Onlarý orada býrakýp Ýstanbul'a dönmek için ayrýlýrken dönüp baktým: Tir tir titriyorlardý. Rüzgardan deðil, korkudan titriyorlar gibi geldi bana...
Umarým zamanla yerlerine alýþacaklar, büyüyecekler, kalýnlaþacaklar. Bir kaç ay önce Bodrum'da gördüðüm görkemli karabiberler kadar geliþeceklerini sanmýyorum. Kuzey Ege'de hava sert, toprak da Bodrum'un ki kadar bitek deðil. Ben daha azýna da razýyým. Yeter ki yaþasýnlar...
Bodrum'un insanlarý gibi karabiber aðaçlarý da þanslýlar!