where to go in bodrum
HAKKIMIZDA BODRUMDA NEREYE GÝDÝLÝR BODRUM OTELLERÝ BODRUM MÜZESÝ DERGÝLERÝMÝZE REKLAM VERÝN ÝLETÝÞÝM ANA SAYFA
Bodrumlife Sayý 24 Aðu-2012 Tüm Yazý ve Haberler
Bodrum Kültür ve Sanat Derneði 'Geçmiþten Günümüze Bodrum Sergisi' 20 Aðustos'ta Haluk Elbe'de
Ressam Cevdet Kocaman Oasis Nurol Sanat Galerisinde Sanat Üzerine Söyleþi Yaptý
Nebahat Timur Tokgöz 'Deðiþim II- Enstalasyon' çalýþmasý Dibeklihanâ??da
Yemesi Baldan tatlý, Kendisi diken suratlý. Frenk Yemiþi
Theodorakis müziði eþliðinde 'Zorba' balesinde ünlü konuk sanatçý Irek Mukhamedov'u izledik.
Gökova'nýn Billuru Çökertme
Bodrum'da Hediyelikler Harika
Bir Kara Ýki Ada, Bodrum, Kalimnos, Bozcaada
Bodrum'un ilk Avm'si... Oasis Alýþveriþ ve Kültür Merkezi
Gümüþlük Club Zemdaâ??da bol müzikli ve lezzet dolu bir yaz devam ediyor
1979?dan beri, hâlâ dünyanýn en iyi gece kulüplerinden biri? Halikarnas Club
þžýk, otantik, modern, küçük, güzel, özel... Sanki baþka dünya Sandima 37 Bodrum Hotel
Ege Cura Boutique Hotel
Bodrum'da 10'da10 Aðustos 2012
Noel, çok eski Türklerin yeniden doðuþ bayramýdýr. Muazzez Ýlmiye ÇIÄž
Gökova'nýn Billuru Çökertme

Yazar: Hamdi Topçu
Bu Yazý Bodrumlife Sayý 24 Aðu-2012 tarihli dergide yayýnlanmýþtýr.

“Gökova’ya giderken Oraklar’a uðradýðýmýz gibi, dönüþte de
Çökertme’ye uðrardýk mutlaka. Bu kýyý köyünün çekiciliði Çakýr Ayþe ile Paluko efsanelerinden de kaynaklanýrdý. Onlarý tanýdýðýmda Çakýr Ayþe, mavi gözlü, olaðanüstü güzel, yaþlý bir kadýndý. Asýl adý Mustafa olan
Giritli Balýkçý Paluko da olaðanüstü yakýþýklý, yaþlý bir erkekti. Bir akþam bu ikisi bizlerden uzakta, kuma çömeldiler, uzun uzun konuþtular baþ baþa. Birbirlerine neler söylediklerini duyabilmek için meraktan
ölüyordum. Ama öyle gizemli bir çember çizmiþlerdi ki
çevrelerine onlara yaklaþmanýn yolu yoktu.”


Eskiler “karpuz kabuðu suya düþmeden denize girme” derlermiþ. Karpuz, ham hýþýr da olsa tezgâhlarda yerini çoktan aldý; ama biz ayaðýmýzý denize hâlâ sokamadýk.
Bugün yolumuz Çökertme ve Bozalan’a. Önce denize dalacaðým. Sonra da yetmiþli yýllara uzanýp geçmiþle gelecek arasýna gökkuþaklarý gereceðim.
Gideceðimiz yer Çökertme olduðuna göre otobüsün dolu olmasý doðal.

“þžu Çökertme dedikleri
Gökova ’nýn Billuru.
Burma býyýklý kaptanlar
Güvertede raký içer,
Keçiler denizi...
Harnuplar gölge salar bal vermez."

—Keçi, deniz suyu mu içer yahu?
—Ýçer, içer. Çökertme’nin suyu halis billurdur. Ýnanmayan bugün denesin.
Mumcular’ýn parti bayraklarýyla donatýlmýþ sokaklarýndan geçerken bir bayan: “Karaova türküsünü söyleyelim.” diyor.
Gerçekten de þimdi türkü söyleme zamaný. Her seçim, bir þenlik bence.

****
1970’li yýllarýn ortalarýydý. O yaz tatilimizi Çökertme’de geçirecektik. Çökertme’nin denizini, havasýný biliyorduk; ama kimse akreplerinden söz etmemiþti. Hava sýcak, deniz limonata. Kimimiz güneþin, kimimiz denizin tadýný çýkarmaya baþlamýþtýk ki bir köylü kadýn:
 “Bebekleriniz var. Gece dikkat edin. Buralarda kuyruklu çok olur.” deyince akþama korkuyla giriyoruz. Gece serinliði çöker çökmez, tavandan, tabandan inanýlmaz bir akrep saldýrýsý baþlýyor. Sanki Alfred Hitchcock’un filmlerinden birinin gerçeðini yaþýyoruz.
O gece hiç uyumuyoruz. Herkes “gidelim!”diye haykýrýyor. Ýyi; ama araba yok, Çökertme dediðin yer, denizde iki kayýk, kýyýda üç dört ev. Gece yarýsýnda kimin kapýsýný çalabiliriz?
Tan aðarýrken kendimi sahilde 5-6 metre uzunluðunda bir piyadenin baþýnda buluyorum. Bu kayýk kimin ola ki?
- Ýbraam Kaptan’ýn.
- O kim?
- Çakýr Ayþe’nin oðlu.
- Çakýr Ayþe mi?
Gözlerim, fal taþý gibi açýlýyor. O, sakýn Halikarnas Balýkçýsý’nýn Çakýr Ayþe’si olmasýn!
Yaþlý adamýn býyýklarý kýpýrdýyor. Dudaklarýnýn ucunda aykýrý bir gülüþ.
- O, Datça Yarýmadasý nýn öte yakasýnda, Palamut Bükü’nde yaþamadý mý?
Her yazar biraz da kendini yazar. Ancak romancý her þeyi birebir yazacak deðil ya! Ben Halikarnas Balýkçýsý’nýn Deniz Gurbetçileri’ni yeniden, yeniden okumalýyým.
- Kaptan bizi Bodrum’a götürür mü?
- Ýbraam Kaptan, yok. O, Mavi Yolculuk kaptanýdýr. Yazlarý burada olmaz. Çocuklarý götürür mü bilmem.
Çakýr Ayþe’nin 8-9 yaþýndaki torunu Ali ve gelini, motoru gecenin neminden korumak için örttükleri çulu kaldýrýp kolu çevirdiklerinde güneþ, daha bir mýzrak boyu bile yükselmemiþti.
- Bodrum, uzak mý?
Saðýmýzda birden yükseliveren Fesleðen Yaylasý uzaklýk duygumuzu törpülüyor. Sanýyorum ki her tepenin ardý Bodrum.
- Uzak ya! Tee, Gööova’nýn ucunda.
Ýlk dalgada gökkuþaðýnýn, yaðmurlarýn tekelinde olmadýðýný fark ediyor heyecanlanýyorum.
Bu deniz gökkuþaklý. Sonra her burunu döndükçe yeni bir burun selamlýyor bizi. Bükler, bükler, bükler... Her birinde, bir avuç baþka yeþil. Belli ki oralara insan eli deðiyor.
O kýþ, karþýma Halikarnas Balýkçýsý’nýn Çakýr Ayþe desenlerini koyup Balýkçý’yý, Azra Erhat’ý Bedri Rahmi’yi yeniden yeniden okuyorum. Çakýr Ayþe’nin atla Hamza’ya gidiþini masallaþtýrýyorum. Ama bana yetmiyor. Çakýr Ayþe’yle konuþmalýyým. Onunla konuþmadan bir dönemin coþkusunu nasýl anlayabilirim ki!
Ýbrahim Kaptan’ýn evinin giriþinde sarnýç vardýr. Sarnýç, bu yörede yaz boyu hayat demek. Çamaþýr, bulaþýk onunla yýkanacak, hayvanlar onunla sulanacak. Kuru kayalarýn arasýnda yuvalanan yýlanlar, akrepler onun serinliðinde yaþama tutunacaklar. Yok yok, bu yýl önlemlerimizi alarak geldik, akrep korkumuz yok. Üstelik odalarýmýz üst katta. Yaþlý incir aðacýnýn gölgelediði avlunun önü deniz. Hayattan bakýnca Çökertme Ko-yu’nu geniþ açý görebiliyoruz. Burasý cennet olmalý; bu ev de cennet köþkü.
. . . Ama benim aklým bende deðil ki!
O, bu evde. Alt evden gelen týkýrtý onun týkýrtýsý. þžimdi insem aþaðýya, akþamdan akþama kapanan kapýsýný çalsam, bana Balýkçý’yý, Azra Ana’yý, Eyüpoðlu kardeþleri, Paluko’yu anlat desem...
Günler geçtikçe, bütün kýþ kurduðum hayaller, bir bir yýkýlýyor. Yirmili yaþlarda bir genç, seksenli yaþlardaki bir kadýna bunlarý nasýl sorabilir ki!
Orada kim var?
- Nine.
- Neden yukarý gelmez?
- Evini çok sever. Gözleri de çok az gördüðünden dýþarý çýkmaz.
- Onu ziyaret edebilir miyim? .
Açýk kapýsýndan bakýnca kar beyazý üsküfü ve çiçekli basma entarisi dikkatimi çekiyor.
- Sizi ziyarete geldim.
Elindeki maþayla ocaktaki koru eþelemeye devam ediyor.
- Buyur gel.
Varýp elini öpüyorum. Onca yaþlýlýðýna karþýn, eli sýcak ve yumuþacýk. Ona neden Çakýr Ayþe dediklerini baþýný kaldýrýnca anlýyorum. Yüzündeki gün kesiklerini okuyabilme gücüm olsa keþke. Anlat desem, deniz gurbetçilerini, Mavi Yolculuk yolcularýný, o nasýl anlatýrdý acaba?
“Gökova’ya giderken Oraklar’a uðradýðýmýz gibi, dönüþte de Çökertme’ye uðrardýk mutlaka. Bu kýyý köyünün çekiciliði Çakýr Ayþe ile Paluko efsanelerinden de kaynaklanýrdý. Onlarý tanýdýðýmda, Çakýr Ayþe, mavi gözlü, olaðanüstü güzel, yaþlý bir kadýndý. Asýl adý Mustafa olan Giritli Balýkçý Paluko da olaðanüstü yakýþýklý, yaþlý bir erkekti. Bir akþam bu ikisi bizlerden uzakta, kuma çömeldiler, uzun uzun konuþtular baþ baþa. Birbirlerine neler söylediklerini duyabilmek için meraktan ölüyordum. Ama öyle gizemli bir çember çizmiþlerdi ki çevrelerine onlara yaklaþmanýn yolu yoktu.”
Acaba kendisi için bu satýrlarý yazan Mina Urgan için o ne derdi?
O gün, ona anlat, diyemedim. Dilim lâl oldu. Ertesi gün, daha ertesi gün... Beceremedim.
Çökertmeye varýr varmaz, denize girecektim. Nedense birden avlusu incir aðaçlý o eve yöneldim. Arkamdan seðirterek gelen yabancý bayanlardan biri, tam da o akrepli evin olduðu yerden geçerken:
- Burada akrep hâlâ çok mudur? diye soruyor.
Dönüp saðýma bakýyorum. O ev yok.
- Yok, diyorum, buralarda akrep yok artýk. Ama Ankara’da, Ýstanbul’da daha tehlikelileri yaþýyor.
Kaptanýn evi koyun en sonunda. Son restoraný da geçiyorum. Yýkýk bir iki taþ ev... Sonrasý, çalýlýk. Geri dönüp restorana giriyorum.
Gülten’i tanýyorum hemen. Buradan Kumcaðýza çok güzel kürek çekerdi. Kaptan geliyor sonra, küçük oðul Halil geliyor.
- Kaptan, diyorum, ninenin evi nerde?
Yandaki yýkýk binayý gösteriyor.
- Yok yok, benim onu gördüðüm alt ev!
Gülten:
- Restoranýn arka tarafýnda kaldý, diyor. Depo þimdi; öteberi dolu.
þžimdi orada olsaydý, ona o zaman sormaya çekindiðim þeyleri sorabilir miydim?
- Burada bir incir aðacý vardý.
"Avluyu kaplardý. Bütün bir yaz gözyaþý niyetine loplarýný dökerdi.”
- Onu kestik. Tam bu restoranýn olduðu yerdeydi.
Restoranýn arka tarafýna geçiyorum. Sarnýç yerinde duruyor. Çocuklar gibi seviniyorum.
Çok þükür, diyorum kendi kendime, çok þükür!
Havanýn hâlâ serin olduðunu hissediyorum birden. Baþýmý kaldýrýp Fesleðen Yaylasý’na doðru bakýyorum. Bulutlar sonsuz bir yarýþa kalkmýþ, koþuyor koþuyorlar. “Haydi!” diyorum dostlarýma, þimdi Fesleðen Yaylasý kök boyalý kilimdir. Bozalan’da Tolga (Çandar) avazýyla zeybekler söyleyelim.
“Gidelim gidelim Halil’im Çökertme’ye varalým,
Teslim olmayalým Halil’im Aman kurþun sýkalým. ”
Her köy, baþka bir cennet buralarda. Bozalanlýlar, bu cenneti yüz yýllardýr doðanýn renklerini tezgâhlarda biçimlendirerek yaþarlar. Aýtýk eskisi kadar yok deseler de evlerden gelen bu kirkit sesleri, bize, çeyizlerindeki en deðerli þeyin hâlâ “Bozalan Halýsý” olduðunu anlatýyor.
Bozalan’a varýr varmaz, kadýn erkek, yerli yabancý sokaklara daðýlýveriyoruz. Kimsenin kaygýsý, çekincesi yok. Biliyorlar ki evlerin sahipleri, onlara bir dal ada çayý bir fincan kahve sunmaya hazýr.
Kulaðýmda kirkit sesleri, belleðimde anýlar... Her sokak baþýnda, baþýmý kaldýrýp kaldýrýp Fesleðen Yaylasý’na bakýyorum. Denizden apardýðý damlalarý, dala, yapraða; kayaya, topraða býrakan o bulutlarda Paluko’nun, Çakýr Ayþe’nin, Balýkçý’nýn, Eyüboðlu kardeþlerin, Azra Ana’nýn Gökova sevdalýsý daha nicelerinin ruhlarý olduðundan adým gibi eminim.


Bu konu 2316 kez izlenmiþtir